Geçtiğimiz hafta Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun (kısaca DEHB) ne olduğundan, klinik anlamda başlangıç yaşından ve okul öncesi dönemde görülebilecek davranışsal sinyallerinden bahsetmiştik. Peki; son zamanlarda sıklıkla duyulan bu bozukluğun olası sebepleri ve tedavi süreci nasıldır?

 

DEHB için risk ve tetikleyici sebepleri temel olarak üç ana başlık altında toplayabiliriz:

  • Doğum öncesi dönemde bebeğin ana rahminde maruz kaldığı zehirli kimyasallara maruz kaldığı durumlarla; ilerleyen zamanlardaki DEHB tanı alma olasılığı arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Dolayısıyla doğum öncesi dönemde oluşabilecek kimyevi ve negatif bir durum bu bozukluk için risk sayılabilir (örneğin; havadaki kurşun oranı)
  • Genetik yatkınlık düzeyinin birçok fizyolojik ve psikolojik rahatsızlık gibi, DEHB için de bir risk faktörü olduğu araştırmalarca desteklenmektedir. DEHB tanısı almış çocuk ve ergenlerin; biyolojik anne babalarının da DEHB tanısı almış olma olasılıkları oldukça yüksektir. Yine benzer olarak; DEHB tanısı alan çocukların kardeşlerinde de DEHB ve benzeri bozukluklarla daha sık karşılaşılmaktadır. Tüm bu bulgular; DEHB’in genetik bir yatkınlık üzerine inşa edildiğinin altını çizmektedir.
  • Beyin araştırmaları ve sinir sistemi kimyası ile ilgili faktörleri inceleyen çalışmalar; temel olarak DEHB ve sebeplerinin araştırılması konusunda en net sonuçları veren alanlardandır. Bu çerçeveye göre beynin Dopamin ve Noradrenalin salınımı ile ilgili bölgelerinde işlevsellikle ilgili bozulmalar ve bu hormonların salınımında azalmalar gözlemlenmektedir. Bu azalan hormon salınımlarının DEHB oluşumu ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
  • DEHB tedavi seçeneklerine baktığımızda etkisi kanıtlanmış üç yöntem görmekteyiz:
  • Psikofarmakoloji, yani ilaç tedavisi
  • Psikoterapi
  • Bu ikisinin birleşimi (ilaç + psikoterapi)

 

Klinik alanda çoğunlukla psikofarmakolojik tedavinin yani ilaç tedavisinin ve bazen de psikoterapinin uygulandığını görmek mümkün olsa da, araştırmalarca ikisinin aynı anda uygulandığı, ailenin ve çocuğun psiko-eğitimsel süreçten geçerek psiko-sosyal olarak desteklendiği ve yönlendirildiği çok yönlü yaklaşımın en etkin tedavi yöntemi olduğu bulgulanmıştır. Yetişkin tedavilerinden farklı olarak çocuk psikoterapisinde; anne babanın da tedavi sürecine dâhil edildiği, aile bireylerinin psiko-sosyal eğitim sürecine tabi tutulduğu, ev ve aile düzenlemeleri için ebeveynlerin teşvik edildiği ve yönlendirildiği, hatta sınıf öğretmenlerinin de bilgilendirilip sürece dâhil edildiği bütüncül bir yaklaşım; tedavinin başarılı olması konusunda oldukça önemlidir.

 

Dikkatimizin tavan yaptığı keyifli bir hafta sonu dileğiyle 

Eskişehir Web Tasarım