......Kişinin kendi kişilik kabuğundan sıyrılması konusu öze ve yalınlığa götüren yolun kendisi miydi?

Zamanı gelince deneyimlerin öğreteceği yaşantıları, bilgileri önceden, beklemeden bulup çıkarmaya çalışma alışkanlığıma, verimsiz çabalarıma artık bir dur demenin sırası gelmemiş miydi?

 

Değer yargılarına saplanmadan ve hiçbir şey beklemeden böyle yapabilmek adına ne güzel bir şey olmalı... İlk adım daha önce atılmıştı, vücudun gergin olmaması sağlanmıştı. Bedendeki kasılmamışlık ve rahatlık şimdi de ruhsal bakımdan kasılmamışlık ve rahatlık olarak geliştirilmeliydi. Öyle bir gevşeklik ki, kişiyi yalnızca diriltmek ve canlandırmakla kalmasın, özgürleştirebilsin; iç özgürlük için derinliklerimizdeki dirilik, canlılık ve güç ortaya çıksın. Bunun için yalnızca solunum alıştırmaları yeterli olmuyor, kişinin kendisini bin bir türlü bağlardan kurtararak kişiliğinden sıyrılması gerekiyor ki o kişi kendi derinliklerine özgürce dalabilsin ve kişiliğinin ötesindeki o adsız kaynaktan doya doya tadabilsin.

Duyuların çevreden gelen ve dikkati dağıtan etkilere kapatılması görevi, duygularımızı kilitlemeye ve duymamaya çalışarak değil, onlara karşı koymayıp aldırmamakla başarılır. Bu çabalamama çabasının, çabalamadan kendiliğinden oluşabilmesi için içimizde bir yerlere tutunma gereksinimi duyarız. İşte bu tutamak: solunum üzerine yoğunlaşmadır. Solunum üzerine yoğunlaşmanın yoğunluğu arttıkça duyuların çevreden gelen etkilerden etkilenmesi o ölçüde azalır. Artık alıştığımız için işitmediğimiz dalgaların sesi gibi, çevreden gelen etkiler de dikkati çelmeyen, anlasilmaz bir uğultuya dönüşürler. Zamanla bağışıklık kazanırız; duygularımıza gelen güçlü ve şaşırtıcı etkilere karşı....."*

 

(* Eugen Herrigel'in Zen ve Okçuluk kitabından alınmıştır)

Eskişehir Web Tasarım